Ana içeriğe atla

İkrime bin Ebî Cehil Kimdir? (Ebu Cehil'in Oğlu)

İkrime bin Ebi Cehil
Meşhur İslâm kumandanlarından. İkrime bin Ebî Cehil, meşhûr İslâm düşmanı Ebû Cehil’in oğludur. Önce İslâma büyük düşman idi. Mekke’nin fethedildiği gün, öldürülmesi emir buyurulan altı kişiden biri de o idi.
İkrime, o gün Yemen’e kaçmak için gemiye bindi. Yolda fırtına çıkıp, gemi batmak üzereyken, “Kurtulursam Muhammed’in ayaklarına kapanacağım” diye niyet etti. Kurtulup, Yemen’e varınca, Müslüman olmaya karar verdi.


Ona taarruz etmeyin!
Hanımı ve amcasının kızı olan Ümmü Hakîm, Mekke’nin fethedildiği gün îman edip, onun için de Peygamberimizden emân (af) almıştı. Yemen’e giderek ona müjdeyi verdi:
- İnsanların en üstünü, en halimi ve en kerimi olan zat tarafından sana emân getirdim. Senin için Resûlullahtan emân istedim. Eshâbına, “Allahü teâlânın emânında olsun, kimse ona taarruz eylemesin!" buyurdu.
İkrime, hanımı ile Mekke’ye dönüp, Resûlullahın huzûruna geldi. Resûl-i ekrem, İkrime’nin geldiğini görünce, ona doğru gelerek ayakta karşıladı, kucaklaştılar. Sonra Peygamber efendimiz oturdular. Emir buyurunca, İkrime ve hanımı da oturdular. Zevcesinin yüzü kapalıydı.
Bundan sonra İkrime, Peygamberimize dedi ki:
- Zevcem, benim için sizden emân aldığını söyledi. Bu sebeple geldim. Resûl-i ekrem efendimiz buyurdu ki:
- Zevcen doğru söylemiş, sen emniyettesin.
İkrime bunun üzerine dedi ki:
- Yâ Resûlallah! Önceki yaptıklarıma pişman oldum. Bana İslâmiyeti öğretir misiniz?
Resûlullah efendimiz ona İslâmi öğrettiler. İkrime de, “Allahtan başka ilâh olmadığına, Peygamberimizin de Allahın kulu ve elçisi olduğuna şehâdet ediyorum” diyerek Müslüman oldu. Peygamber efendimiz de Cenâb-ı Hakka duâ ederek, onun için af ve mağfiret talebinde bulundu.
Hazret-i İkrime, Müslüman olduktan sonra, Resûl-i ekrem ile beraber Medîne’ye gitti. Oraya yerleşti. Hicretin onuncu yılında Resûlullah efendimiz tarafından Hevazin’e zekât toplayıcı olarak gönderildi.


Mürtedleri temizledi 
Hazret-i Peygamberin vefâtında Hazret-i İkrime, Yemen’in Tebâle şehrinde bulunuyordu. Bu sebeple Resûl-i ekremin vefâtında Medîne’de bulunamamıştı.
Hazret-i Ebû Bekir devrinde İkrime, bir ordu ile Yemâme’de bulunan ve yalancı Peygamberlik dâvâsına kalkışan Müseylemetül-Kezzâb üzerine gönderildi. Fakat yardımcı kuvvetleri beklemeden Müseyleme’ye hücum edince mağlup oldu.
Bunun üzerine Hazret-i Ebû Bekir, onu, önce Umman tarafında bulunan Huzeyfe’nin yanına yardımcı kuvvet olarak gönderdi. Burada vazifesini yaptıktan sonra Mehre’ye yolladı. Mehre halkının İslâmiyeti kabûlünden sonra, Hazret-i İkrime ordusu ile birlikte Yemen’e gönderildi. Yemen’deki bütün mürtedleri ortadan kaldırdı. Daha sonra Medîne’ye geri döndü.
Hazret-i Ebû Bekir, Yemen’deki mürtedleri temizleyen Hazret-i İkrime’yi, bir ordu ile birlikte Suriye tarafına gönderdi. Burada Ecnadın’de Bizanslılarla savaştı. Bu savaşta ağır yaralandı. Sonra Medîne’ye geri döndü. Daha sonra 636 yılında, Yermük savaşına katıldı.
Hazret-i Huzeyfe şöyle anlatıyor:
“Yermük muharebesinde idi. Çarpışmanın şiddeti geçmiş, ok ve mızrak darbeleri ile yaralanan Müslümanlar, düştükleri sıcak kumların üzerinde can vermeye başlamışlardı. Bu arada ben de, güçlükle kendimi toparlayarak, amcamın oğlunu aramaya başladım. Son anlarını yaşayan yaralıların arasında biraz dolaştıktan sonra, nihayet aradığımı buldum.


Su istiyor musun?
Bir kan seli içinde yatan amcamın oğlu, göz işaretleri ile bile zor konuşabiliyordu. Daha evvel hazırladığım su kırbasını göstererek dedim ki:
- Su istiyor musun?

Belli ki, istiyordu. Çünkü dudakları hararetten âdeta kavrulmuştu. Göz işareti ile, "Çabuk, hâlimi görmüyor musun?" der gibi bana bakıyordu. Ben kırbanın ağzını açtım, suyu kendisine doğru uzatırken, biraz ötede yaralıların arasında Hazret-i İkrime’nin sesi duyuldu:
- Su! Su! Ne olur, bir tek damla olsun, su!
Amcamın oğlu Hâris, bu feryâdı duyar duymaz, göz ve kaş işaretleriyle suyu hemen Hazret-i İkrime’ye götürmemi istedi.
Kızgın kumların üzerinde yatan şehitlerin aralarından koşa koşa, Hazret-i İkrime’ye yetiştim ve hemen kırbamı kendisine uzattım. İkrime hazretleri elini kırbaya uzatırken, Hazret-i Iyas’ın iniltisi duyuldu:
- Ne olur bir damla su verin! Allah rızâsı için bir damla su!
Bu feryâdı duyan Hazret-i İkrime, elini hemen geri çekerek suyu Iyas’a götürmemi işaret etti. Suyu o da içmedi.

Hepsi şehit oldular 
Ben kırbayı alarak şehitlerin arasından dolaşa dolaşa, Hazret-i Iyas’a yetiştiğim zaman, son nefesini Kelime-i Şehâdet getirerek tamamladı. Derhal geri döndüm, koşa koşa Hazret-i İkrime’nin yanına geldim. Kırbayı uzatırken bir de ne göreyim? Onun da şehit olduğunu müşâhede ettim.
Bâri dedim, amcamın oğlu Hazret-i Hâris’e yetiştireyim. Koşa koşa ona geldim, ne çâre ki, o da ateş gibi kumların üzerinde kavrula kavrula rûhunu teslim eylemişti.
Hayatımda birçok hâdise ile karşılaştım. Fakat hiçbiri beni bu kadar duygulandırmadı. Aralarında akrabalık gibi bir bağ bulunmadığı hâlde, bunların birbirine karşı bu derece fedakâr ve şefkatli hâlleri gıpta ile baktığım en büyük îman kuvveti tezâhürü olarak hâfızama âdeta nakşoldu!” Hazret-i İkrime şehit olduğunda, üzerinde 70’den fazla kılıç ve mızrak yarası vardı.
Hazret-i İkrime, İslâmiyetle şereflenince, çok samimi bir Müslüman olmuştur. Bu ihlâsının nişânesi olarak, savaştan savaşa at sırtında yıldırım gibi koşmuştur. Cesâretli ve çok iyi bir kumandandı. Müslümanlığa gönülden bağlanmıştı. Kur’an-ı kerimi eline alınca, önce alnına koyar, sonra ağlamaya başlardı

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MUSEVEİLİK NEDİR? MUSEVİLİK HAKKINDA KISA BİLGİ

MUSEVEİLİK NEDİR? MUSEVİLİK HAKKINDA KISA BİLGİ Allah'ın İsrailoğulları'na Musa Peygamber aracılığıyla bildirdiği din kurallarının bütünü. Tektanrıcı büyük dinlerin en eskisi Musevîliktir. Bu dine inanlara Yahudi denir. İsrailoğulları Milattan 2 bin yıl önce Filistin'e yerleşmişlerdi. Birkaç kabileye ayrıldılar. Bunlardan Yahuda kabilesi sonradan ülkenin bütününü egemenliği altına aldı. Bu kabilenin adından türeyen Yahudilik ve Yahudi sözcükleri, sonradan Musevîlik ve Musevi sözcükleriyle karşılandı.  Musevilik Musevilik  Allah'ın İsrailoğulları'na Hz. Musa aracılığıyla bildirdiği din kurallarının bütünü. Tektanrıcı büyük dinlerin en eskisi Museviliktir. Bu dine inanlara Yahudi denir.  İsrailoğulları Milattan 2 bin yıl önce Filistin'e yerleşmişlerdi. Birkaç kabileye ayrıldılar. Bunlardan Yahuda kabilesi sonradan ülkenin bütününü egemenliği altına aldı. Bu kabilenin adından türeyen Yahudilik ve Yahudi sözcükleri, sonradan Musevilik ve Musevi sözcükleriyl

HZ MUHAMMED KİMDİR? HAKKINDA DETAYLI BİLGİLER

HZ MUHAMMED'İN  (S.A.V.)  HAKKINDA Hz. Muhammed (s.a.v.)  Fil Vak‘ası ’ndan 50 veya 55 gün sonra 20 Nisan 571 Pazartesi günü (et-Taķvîmü’l-Arabî, s. 33-44) Adnânîler’in ana yurdu kabul edilen Mekke’de dünyaya geldi. Doğumundan iki ay evvel babası, altı yaşındayken de annesi vefât etti. PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN ÇOCUKLUĞU Annesi vefat ettikten sonra Hz. Muhammed’i (s.a.v.) dedesi Abdülmuttalib himaye etti. Abdülmuttalib, Hz. Muhammed’e (s.a.v.) gereken ihtimamı gösterdi. Yanından hiç ayırmadı, ona baba şefkati ve sevgisinin eksikliğini hissettirmedi. Abdülmuttalib ölümünden önce, sekiz yaşında olan Hz. Muhammed’in (s.a.v.) bakımını oğlu Ebû Tâlib’e vasiyet etti. Ebû Tâlib, Hz. Muhammed’i (s.a.v.) çocuklarından daha fazla sevdi, onun uğurlu olduğuna inandı ve iyi yetişmesi için gayret sarfetti.  Hz. Peygamber’in ikinci annem dediği hanımı Fâtıma bint Esed (r.anha)  de ona kendi çocuklarından daha çok alâka gösterdi. Ebû Tâlib nübüvvetten sonra da yeğeninin yanında yer aldı v

KUREYŞ KABİLESİ NEDİR? KUREYŞ KABİLESİNE NE OLDU?

KUREYŞ KABİLESİ NEDİR? Hz. Muhammed’in üyesi olduğu Arap kabilesidir. Bir yoruma göre Kureyş adı “köpekbalığı” anlamındaki kıreften türemiş, çok güçlü bir kişi olduğu için Fihr bin Malik’e san olarak verilmiş ve soyu bu adla anılmıştır. Bir başka yoruma göre “birleştirmek”, “toplamak” anlamına gelen /çarktan türemiş, dağınık durumdaki kabileyi bir araya getirdiği için Fihr’in torunlarından Kusay bin Kilab’a san olarak verilmiş, daha sonra bütün Fihr soyu bu adla anılmıştır. Üçüncü bir yoruma göre ise “ticaret ve kazanç” anlamındaki tekarruş’ tan türeyen Kureyş, ticaretle uğraştıkları için kabileye ad olarak verilmiştir. Kabilenin atası Fihr bin Malik’in soyu Hz. İsmail’in torunlarından Adnan’a bağlanır. Bu soy Galib, Lüey, Kaab, Mürre, Kilab, Kusay, Abdi Menaf, Haşim, Abdulmuttalib ve Abdullah zinciriyle de Hz. Muhammed’e ulaşır. Haşim’den başlayarak Haşimiler ola­rak anılan bu koldan başka Fihr soyundan daha birçok kabile sürmüştür. Bunların en ünlüleri, Kaab’m Huseys ve Adiy adl