Hazreti İyâs b. Kurrehin dedesi; Resûlullah efendimizle görüşmüştür…
İyâs (rh.a.) belâgat ve fesahatte, en yüksek derecedeydi. Firâset ve zekâsı ise erişilmezdi…
Bu sebeple Emevî Halifesi, Ömer b. Abdülaziz (rh.a.) Irak’taki vekiline emretti ki: “İyâs ile el-Hıraşı hazretierini, yanına çağır. Hangisi daha ehil ise; onu ‘kadı’ tâyin et…”
Vekil ikisini de, huzûra da’vet etti. Meseleyi ve halîfenin emrini bildirdi. İkisi de ehliyetli ve münâsib idiler. Bu sebeble vekil tereddüt içindeydi, onun bu tereddütünü gören Hazreti İyâs dedi ki: “Efendim!.. Bizi devrimizin en büyük âlimleri olan; Hasan-ı Basrî ile Muhammed Şîrîn hazretlerine sorun! Hangimizi tercih ederlerse, görevi ona verirsiniz.”
Vekil bu fikri, çok beğendi. Onlara haberci gönderirken, Hazreti d-Hıraşî söz istedi ve: “Vallâhi, O büyük zâtları rahatsız etmeye lüzûm yok. Çünkü kardeşim İyâs, benden daha âlimdir. Ve benden daha iyi, hüküm verebilir” dedi. Vekîl gene de, tereddüt ediyordu: “Doğru söylediğini nereden bilelim?” diye sordu. Hırâşî (rh. a.) şöyle buyurdu: “Eğer sözlerim doğruysa, dinlemek gerek… Yok doğru söylemiyorsam; bir yalancının ‘kadı’ yapılması da doğru olmaz!” O zaman Ömer b. Abdülaziz’in vekîli ellerini açarak: “Görüyorsun ki, Ey İyâsL. Kadılık sana düşüyor!” dedi ve görevi ona tevdî etti…
Hazreti İyâs bu vazifeyi hakkıyla yerine getirmeye çalıştı. Bizzat demiştir ki: “Ben insanlarla konuşurken, aklımın yansını kullanırım! Ama aralarında anlaşmazlık bulunan, iki kişinin muhakemesine bakarken; bütün aklımı kullanır ve olanca dikkatimi, mes’ele üzerine toplarım!”
Firâseti
Hazreti İyâs duydu ki bir yahûdi, müslümanlarla alay ediyormuş! Diyormuş ki: “Bu müslümanlar da ne kadar akılsız şeyler!… Sözde cennetlik olanlar yiyecek, içecek; fakat abdest bozmaya gitmeyeceklermiş… Ne saçma bir iddiâ!..”
Hazreti îyâs onu çağmp, sordu: “Ey Yahûdi!.. Sen her yemekten sonra, abdest bozmaya çıkıyor musun?”
“Hayır!.. Bâzı yediklerim gıda oluyor!”
“İşte Cennetteki bütün yemekleri de, Allalü teâlâ gıdâ yapıyor! O herşeye, kaadir (muktedir) değil midir?”
Yahûdi cevap veremeyip sustu!…
Hazreti İyâs, bir yere uğramıştı. Dedi ki: “Yabancı bir köpek sesi duyuyorum!” Oradakiler taaccüple (hayretle) sordular*. “Nereden biliyorsunuz, Üstâd?”
“Çünkü kelplerin biri alçak sesle; diğerleri yüksek sesle uluyorlar!”
O zaman araştırıp, gördüler ki! Yabancı bir köpeği bağlamışlar. Mahallenin köpekleri de, onun etrafında dönüp havlıyorlar!
Birgün de Vâsıt şehrine gitti…. Düz ve geniş bir sahada, bulunuyorlardı!…. Orada, bir kiremit gördü ve: “Herhâlde şu kiremit altında, bir hayvan olsa gerek!” Kiremiti kaldırıp bakınca; altında yatan küçücük bir yılan gördüler!
“Yâ Kadı!… Bunu nasıl anladınız?”
“Çünkü bütün sahada; yalnız o kiremitin altı ıslaktı! Bu sebeple orada bir hayvan olacağını anladım.”
Hazreti İyâs’m firâsetine dâir, daha pek çok vak’a rivayet olunur. Hâttâ meşhur edebiyatçı Hariri meşhur eseri Makamatta şöyle yazar: “Ben o kadar zekî ve keskin görüşlüyüm ki, zekâ ve firâsetim; Hazreti İyâs ayarındadır!”
Allahü teâlâ; mü’minin fırâsetini hepimize nasîb etsin, âmin
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorum Kuralları
1. Lütfen tamamını büyük harfle yazmayın.
2. İmla kurallarına dikkat edin.
3. Spam yorumlarda bulunmayın.